Salı, Mayıs 31, 2011

'sen bakarken soyunamıyorum'

Beklemekte olduğun şey ancak onu beklediğini unuttuğunda gerçekleşir:
Bu evrenin
'sen bakarken soyunamıyorum'
deme şeklidir.






Kırılgan bir çocuğum ben
Yüreğim cam kırığı.
...Bütün duygulardan önce
Öğrendim ayr...ılığı.
Saldırgan diyorlar bana
Oysa kırılganım ben.
Gözyaşlarım mücevher
Saklıyorum herkesten.
Ürküyorlar gözümdeki ateşten.
Ürküyorlar dilimdeki zehirden.
Ürküyorlar o dur durak bilmeyen gözü kara cesaretimden.
Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum,
Bir yanı çılgın dağ doruğu.
Oysa böyle yapmasam ben
Nasıl korurum
İçimdeki çocuğu?
Bir yanım çılgın nar ağacı,
Bir yanım buz sarayı.

- Murathan Mungan

Cuma, Mayıs 27, 2011

Mesut Olma Sanatı, Michael Atma

Şayet mutluluk, varmayı beklediğin bir duraksa, o halde daha çok yolun var demektir. Burada en büyük hatamız, mutluluğun bize, bizim dışımızda bir yerlerden geleceğini düşünmektir. Danışanlarımın çoğu, stresli haldeyken gülümsemelerinin imkansız olduğunu söylüyor.
Kendilerince haklılar tabi. Problemi oluşturan şey aslında içinde bulunduğunuz durum değil, o problemi nasıl gördüğünüzdür. Yani onun bir sorun olduğunu düşünüyorsanız haklısınız, bir sorun olmadığını düşünüyorsanız yine haklısınız. Diyebiliriz ki, mutlu ya da mutsuz olmaya çoğu kez kendimiz karar veriyoruz.

Mesut Olma Sanatının Yasaları

Mesut olmaya karar ver: Mutlu olmayı hayatınızın önceliği haline getirmelisiniz. Nasıl zayıflamak için günde en az 20 dakikanızı egzersize ayırmanız gerekiyorsa, mutlu olmak için de her gün bu fikre belli bir mesai ayırmalısınız. 

Mutluluğu değer ver: Seçimleriniz, değerlerinize göre belirlenir. Eğer yaşamınızda mutluluğa öncelik vermiyorsanız, diğer tercihleriniz ön sıralara geçer. Mutluluk öncelikleriniz listesinde kaçıncı sırada yer alıyor? İş, kariyer, giyim-kuşam, diğerlerinin düşünceleri… Tüm bunlardan önce mi sonra mı geliyor?

Negatif olaylar karşısında reaksiyonunu kontrol et: Olumsuz düşünceleri ve hisleri tetikleyen olaylar ile onlara vereceğimiz reaksiyon arasında kısa bir an vardır. Bu anı iyi değerlendirin, sakin olun ve cevabınızın ne olacağını gözden geçirin. Negatif olaylara vereceğiniz yanıt, mutluluğunuz/mutsuzluğunuz üzerinde birincil derecede rol oynar. Reaksiyonunuzu kontrol ederek, mutluluğunuzu da kontrol etmiş olursunuz.

Mutluluğu düşün: Mutsuz kimseler problemleri üzerinde çokça düşünürler, durmadan kendilerini ya da başkalarının suçlamak içi bahane ararlar. Bu, düşünmek değil, çamurda yuvarlanmak gibi bir şeydir. Düşünmekse problem çözme, kendin ve diğerleri için en iyi olanı arama eylemlerini içerir. Günde en az 10 dakika mutlu olduğunuz bir anı hatırlayın ve o an hissettiklerinizi yeniden duymayı deneyin.

Boş durma, bir şeyler yap: Hayatınızı güzelleştirmek için bir şeyler yapmıyorsanız, kendinizi karanlık duygularınıza kurban ediyorsunuz demektir. Bir şeyden ötürü kötü hissederken, iyi hissettirecek herhangi bir şey yapabilmek mutluluk sanatında ne kadar mücadeleci olduğunuzu gösterir. Öte yandan, proaktif yaklaşım, yani problemleri öngörüp tedbir almak vücudumuzun stres kaynaklı hormonlar üretmesini engeller. Bir süre sonra, bunun doğal bir süreç haline gelmesini tetikleyerek ruhsal dengenin uzun vadede korunmasına yardımcı olur.

Şu anda mutlu ol: Kendinize şu soruyu sorun: “Şu an mutlu olmak için neye ihtiyacım var?” Bu belki komik bir video izlemek, sevdiğiniz bir şarkıyı dinlemek, eşinize kahve yapmak ya da dua etmek olabilir. Büyük ya da küçük, her ne olursa olsun, günün belli bir kısmını sizi o an için mutlu edecek bir şeyler yapmaya ayırın.

Şükretmeyi öğren: Her gün şükredecek 3 şey bulun ve bunun sebeplerini belirleyin. Bu sizi şükrettiğiniz her neyse, ona daha kuvvetle bağlayacaktır. Hayatınızda şükredecek ve müteşekkir olacak ne kadar çok şey ve kişi bulursanız, içsel mutluluk bankasındaki hesabınız o kadar kabaracaktır.

Affet: Bazen iyi insanların da başına kötü şeyler gelir; iyi insanlar da kötü şeyler yapabilir. Bu durumda sizi üzeni affedip, yeniden mutlu olmanın yolunu bulmaktan başka yapacak bir şey yoktur. Geçmişte yaşanan üzücü olaylara takılıp kalmak, acımızın ömrünü uzatmaktan başka bir işe yaramaz. Negatif olaylara yaşamınızda yer ayırmak ve onları her hatırlayışınızda bu yeri sağlamlaştırmak sizi güçsüz bırakır. Bunun yerine geçmiş acılarınız ve pişmanlıklarınızla tüm bağınızı kesin, onlarla yolunuzu ayırın.

Hayatındaki negatifleri dengeleyecek pozitifler bul: Can sıkıcı durumlarda otomatik olarak negatif duygular ağır basar. Sizi mutlu eden küçük şeylerin listesini yapın. Negatif bir duygunun baş gösterdiği anda bunlardan 5 tanesini uygulayın. Bir müzik parçası dinlemek, bir tabloyu seyretmek, çocuğunuzun başını okşamak, eşinizle sohbet etmek… Olumsuz ruh halinizi dengelemek için en etkili yollardan biri, olumlu ruh hali yaratacak uygulamalardır.

Mutluluk provası yap: Mutluluk kas gibidir. Evet, yanlış duymadınız. Mutluluk üzerinde ne kadar çok çalışırsak, o da o kadar güçlenir. Mutluluk için bahaneler yaratmak, küçük şeylerden mutluluk duymak bir süre sonra bir alışkanlık haline gelir. Mutluluk yaşamımıza öylesine nüfuz eder ki, bir yerlerde bekleyen, bizim dışımızda gelişen bir sonuç değil, hayatımızın bir parçası olmuştur artık.
Mutluluk promosyonu yap: Ne yaparsan karşılığında onu bulursun. Diğer insanları iyi hissettirmenin ve mutlu etmenin insana geri dönüşümü derin ve hakiki bir mutluluktur. Mutluluk dağıt ki, yine onu toplayasın.

Ruhunu besle: Kendinize, enerjinize ve potansiyelinize inanırsanız, hayattaki her türlü tehdit ve tehlikeyle yüzleşebilirsiniz. Enerjinizi yenilemek için, ruhunuzu tazelemelisiniz. Bu da kalbinizin sesine kulak vererek onun ihtiyaçlarını karşılamakla olur. Zihnimizde kimi zaman iki zıt ses konuşur durur. Biri pozitif, iyimser ve ılımlıdır; diğeri ise kötümser, karamsar ve yargılayıcıdır. Bunun farkına varmak ve ikinciye kulak asmamak bizim elimizdedir. Zihninizi gözlemlemeyi öğrenin ve onun takıntılı doğasına yenik düşmek yerine, huzurlu ve sakin yönünü geliştirmeye çalışın.

Perşembe, Mayıs 26, 2011

'Karaktere Göre Aşkın Halleri'

Aşk doludizgin bir coşku, şelaleye kapılmış su damlası gibi çaresiz bir akışa kapılmadır. Hayatın renklerinin daha farklı, daha canlı görülmesi; bir olmanın ne demek olduğunun hissedilmesidir. Fakat herkes aşkı aynı şekilde yaşamaz. Aşkın nasıl yaşanacağını toplumsal, kültürel ve bireysel birçok etmen etkiler. Bunların en önemlilerinden biri de kişilik yapısıdır. Kişilik yapısını oluşturan duygu yaşama, düşünce biçimleri, tutum ve davranış kalıpları insanların aşkı nasıl yaşayacaklarını ve nasıl bir aşk yaşayacaklarını belirler. Kimi aşkını dünya âleme ilan ederek, kimi kendi halinde, kimi sarhoş olmuş gibi, kimi ortada sanki hiçbir şey yokmuş gibi yaşar. Fakat görünüşe bakıp hangisinin gerçek aşk olduğu arayışına hiçbir zaman girilmemelidir. Herkesin gerçek aşkı kendine göredir. Herkesin aşkı kendisi için gerçektir.

İçedönük İnsan Aşkı Nasıl Yaşar?   

İçedönük insanların aşkları da içedönüktür; iç dünyada esen fırtınalar dış dünyaya yansımaz. Duygularını ifade etmekten kaçınan yapıları nedeniyle ne sevgi dolu sözler söyledikleri duyulur, ne de sıcaklık hissettiren dokunuşları olur. Sevdiklerine kolayca dokunamaz, sarılamazlar. Sarıldıklarında ise sıcak bir yakınlık değil,  mekanik bir dokunuş hissedilir. Canlı, hareketli insanlarla karşılaştırıldığında sanki aşk yaşamıyormuş izlenimine bile kapılmak mümkündür. Aşkları ve sevgileri sessiz, sakin ve gürültüsüzdür. Gördüklerinizle karar vermeye kalkarsanız âşık olmadıklarını bile düşünebilirsiniz. Bağlanmaktan ve yakın olmaktan korkmaları, eninde sonunda kaybedeceklerine ya da terk edileceklerine olan inançları onları aşk yaşarken de temkinli olmaya iter. Onlar için çok yakına varılmayan aşk, daha güvenceli görünür.




Çekingen İnsan Aşkı Nasıl Yaşar?  

Çekingen, utangaç insan aşkı da utangaç biçimde yaşar. Ele güne karşı âşık olduğunu söyleyemez; aşkını göstere göstere, doya doya yaşayamaz. Âşık olduğunu herkesten saklar, aşkını başkalarının anlayacağından korkar. Yanlış bir şey yapıyormuş, duyulursa ayıplanacakmış duygularına kapılır. Çoğu zaman uzaktan sever, sevdiği kişinin bu sevgiden haberi bile olmaz. Sevdiği insana kolay kolay açılamaz, kendisini beğenmeyeceğini düşünür. Reddedileceği korkusuyla gerekli adımı atamaz. Kolayca sevilmediği ve  beğenilmediği duygusuna kapılır. Sevdiği insanla karşılaştığında heyecandan kalbi duracakmış gibi hisseder, yüzü  kızarır, söyleyeceklerini karıştırır. Alınganlıkları ve kolayca reddedildiği duygularına kapılması sıkıntılı bir aşk yaşamasına neden olur. Bakışlardan, konuşmalardan kendisiyle ilgili anlamlar çıkarır. Hiç olmadık zamanlarda nedeni anlaşılmayacak biçimde küser. Kayıtsız, koşulsuz, tartışmasız kabul görme ve sevilme arayışındadır.


Canlı-Hareketli İnsan Aşkı Nasıl Yaşar?  

Hayatı coşkuyla yaşayan, canlı, hareketli insanların aşkları da alabildiğine renklidir. Aşkı bir cümbüş havası içinde yaşarlar. Âşık olduklarında herkesten farklı biçimde uçarlar. Sevgilerini öylesine gürültülü patırtılı gösterirler ki, sanki böylesi dünyada ilk kez yaşanmaktadır. Herkesten farklı, herkesten çok sevdiklerine ve sevildiklerine inanırlar. Herkesin uyum sağlayamayacağı romantik hayallere ve beklentilere kapılırlar. Aşkı, âşık olmayı severler. Bir ilişki bittiğinde bütün dünyaları yıkılmış gibi görünseler bile hiç beklenmedik bir anda yeni bir ilişkiye başlayabilirler.



Gelgitlerle Dolu İnsan Aşkı Nasıl Yaşar? 

Hayatı gelgitlerle dolu, günü gününe uymayan insanların aşkları da dalgalıdır. Bir bakarsanız dünyanın en büyük aşkı yaşanıyor, bir bakarsınız nefret dolu bakışlar… Sevgisi de nefreti de bir başkadır; en derinden hissedilir. Aşk onun için sanki bir başkasına bağlanma değil, karşısındakine yapışma gibidir. Sanki ömrü boyunca o varmış, hayatı onsuz hiçbir zaman yaşayamayacakmış gibi algılar. Her an onunla birlikte olmak ister, onun kendine göre bir hayatı olduğunu düşünemez. Sürekli birlikte olma isteği ile karşısındakini adeta boğduğunu göremez. Sevdiği kişi tarafından terk edileceğini düşünmek katlanılmaz duygular yaşamasına neden olur. Ayrılığa dayanamaz; ayrılma olasılığı söz konusu olunca kendisini yapayalnız, kimsesiz ve çaresiz bir insan olarak görür. İlişkinin süremeyeceğini bilse de sevdiğini bırakamaz.



Kendisini Herkesten Önemli Gören İnsan Aşkı Nasıl Yaşar?
 
Kendisini herkesten farklı, herkesten önemli ve değerli bir insan olarak algılayan kişi ancak kendisi gibi birine âşık olur. Âşık olduğu ya güzeldir ya ünlü ya zengin ya da herkesin peşinde koştuğu bir kişi… Sıradan birine hayatta âşık olamaz. Kendilerine yakıştıramaz. Aşkları ile âşık oldukları kişi ile kendisini başka bir önemli hisseder. En güzelin onun aşkı olması ve en güzelin ona âşık olması, başını döndürür. Onunla kendini daha farklı, herkesin gözünde değeri artmış gibi hisseder. Fakat onunla kendini daha değerli hissettiği duygusunu kaybettiği anda aşkı da biter. Aslına bakarsanız, ona âşık olduğunu sansa da âşık olduğu onun güzelliğidir.



Aşkta Kendimizi Tanırız

Herkes aşkı farklı yaşar. Farklı yaşanmasını belirleyen en önemli etmen de kişilik yapısıdır. Kendini daha iyi tanımak isteyenler için aşık olmak ve aşk yaşamak, kendini tanıma deneyinde kobay olmak gibi bir şeydir. İç gereksinimleri, çatışmaları ve korkuları insanın aşkı nasıl yaşayacağını belirler. Bazen öyle bir hal alır ki, aşkın aşk olarak yaşanmasını engeller. Daha doyumlu aşk yaşamak isteyenler, yaşadıkları her aşkı kendilerini daha iyi tanımak için fırsat olarak değerlendirmelidirler.

-Erol Özmen tarafindan yazilmistir

Çarşamba, Mayıs 18, 2011

MEDiTASYON

Düzenli olarak meditasyon yapanlar, kronolojik yaşlarından 10-20 yaş daha gençtirler! Meditasyon ile gün boyu konsantrasyonunuz ve farkındalığınız daha yüksek, hayatın güçlüklerine karşı daha güçlü ve güven dolu olursunuz. Sessiz bir yerde tek başınıza oturmak, gözlerinizi kapatmak ve nefes alış-verişlerinize odaklanmak çok basit ve etkili bir meditasyon şeklidir. Diğer meditasyon türlerini de öğrenebilirsiniz. Meditasyon sizi daha şefkatli, daha nazik, daha lütufkâr, daha nazik, daha ılımlı ve daha sabırlı bir kişi yapar. Aynı zamanda yaşama daha fazla değer vermenizi sağlar. -Asoka Selvarajah

Cumartesi, Mayıs 14, 2011

SİMYACI der ki;

"En karanlık an, şafak sökmeden önceki andır..."
"Her zaman şimdide yaşamayı başarabilirsen, mutlu bir insan olursun..."
"...Geçmişin dersleri ve geleceğin düşleriyle..."
"...Bir şey istediğimiz zaman, düşümüzü gerçekleştirmemiz için bütün Evren işbirliği yapar,..."

MOBBING miş...

Bugün hayatımın en bedbaht bir saatini geçirdim. Nasıl mı? İki tane insan kılığındaki şahsiyetin hem sorularını cevaplamaya çalışmak hem de yılışık duruşları karşısında tüm gülümsememi ve içtenliğimi korumak kolay olmadı. Evet, tahmin edebilceğiniz gibi malum bir iş görüşmesinden bahsediyorum. "Hamile kalma durumunuz var mı" diye salak bir soru sordu bayan Mobing... Tüm samimiyetimle söylüyorum, içtenlikle cevapladım, "yeni evlendik, düşünmüyoruz..." Yani ŞEY yapacağımızı da sormak gibi bir şey... Ne ayıp... Özellikle bayan çalışanların, mülakatta yer almamaları gerektiğini düşünüyorum, özellikle genç olanların. Hele kompleks sahibi birisiyse, sizi süzer, bir bakar, bir daha bakar. Ne bakıyorsa, sanki kendine alacak... Nedense hep kilit sorular sorar, yapacağın işten çok, özel hayatını merak eden cinsten... Off...

Diğer önemli bir konu, çalışma koşullarını neden kötülerler? "Ay çok meşguluz", sanki ortamda siz yokmuşsunuz gibi kikirdemeler, ve bunlar yani bu yazdıklarım, Türkiye'nin en saygın kamu kurumlarından birinde oluyor... Dışarıdan da çok önemli bir yer gibi düşünülür...

Bu ikinci görüşmede şunu anladım; orası benim için doğru yer değil... Yine de son kararı bekleyeceğim ama, orada çalışmanın beni mutlu edemeyeceğine dair açık sinyaller aldım. Ayda beşbin lira verseler bile gözümde yok, çünkü kazandığın parayı harcayacak zamanım zaten olmayacak. Saygı değer mülakat ekibi, sabah dörde kadar süren toplantılardan bahsediyor... Şaka gibi... İnsan değeri yok, özel hayat yok, ne yapayım ben parayı... Bilmiyorum, gerçekten hayat çok zor... Tüm bu olumsuz görüşme sonrasında benim çıkardığım sonuç şu; olumsuz, çünkü mülakatı yapan insanlar çok kalitesizdi, onlar beni işe almak isteseler bile, (alacaklar, çünkü iyiyim, hatta çok iyyim) ben orada mutlu olacağımı sanmadığımdan kabul etmememyi düşünüyorum. Diğer çıkardığım sonuç ise Mobbing kavramı daha işe alınırken hayatımızın içine giriyor, sadece iş sırasında değil...

Bu yazdıklarım, "mutluluk güncesine" hiç ama hiç yakışmadı... Mutlu olacağım bir iş diliyorum...