Cumartesi, Haziran 11, 2011

Yıllar, ne zaman geldiniz ve ne zaman geçtiniz bizim kapıdan...

Yılların ne zaman gelip ne zaman sonlandığını eski fotoğraflarıma baktığımda farkediyorum, gözlerimi kaçırır gibi zamanın oynadığı oyundan... Çocukluğum; çamurdan ev yaptığım oyun saatleri, kardeşimin elini sıkı sıkı tuttuğum akşam gezmeleri -ne kadar sıkabilirse o küçük ellerle artık, mavi önlük giydiğim okul yıllarım, lise üniformam, beyaz gömleğim ve kıravatım, pileli eteğim, örgülü saçlarım... Büyümek bu sanki, geçmişe bakıp hüzünlenmek kimi zamanda dudağının kenarından kalbi kırık bir buğse kırıntısı bırakmak gibi bir şey, olgunlaşmak... Annemin saçında ilk beyazı gördüğüm günü hatırlıyorum, ne çok hüzünlenmiştim, neredeyse ağlayacaktım, "anne lütfen yaşlanma, saçında hiç beyaz olmasın..." diye ağlamıştım. Şimdi yaşım, annemin o günkü yaşında değil, ama saçımda ilk beyazı gördüm bile, tek beyaz, kalın bir saç teli...

Yıllar geçse bir dert, geçmese bir dert, ne zormuş insan olmak, ne zormuş yaşamak... Şimdi yıllar geçmese, doğacak çocuklarımı göremem, onları ilk kucağımıza aldığımız günleri, ilk yürüyüş, okul hazırlıkları, mezuniyetleri, evlendiklerini göremem... İnsan hep aynı yaşayamaz, mutlaka yarının gelmesi, bugünün bitmesi lazım... Mevsimlerin değişmesi, güneşin açması, yağmurun yağması, rüzgarın yapraklarını dökmesi, karın yağması ve toprağın yeniden yeşererek doğaya can vermesi gerek. İnsanın doğması, yaşaması, yaşatması, ölmesi ve yerini yenilerinin alması gibi.

Bu dünya hakkaten yalan dünya... Tiyatro sahnesi! Üzerine düşecek ya da almak istediğin rolleri al, oyna ve sahneden çık der gibi bir şey, yaşam bu işte! Yaşama sanatı ne peki? Yaşama sanatı ölmeyecek gibi düşünmek, her gün gününü gün etmek, ne yapmak istiyorsan onu yapmak, belki bazen kural tanımamak, bencil olmak, kendini dünyanın merkezine koyarak hareket etmek ve böylece mutlu olduğunu düşünerek kendini kandırmanın adı da "yaşama sanatı"...  Burada tanımladığım yaşama sanatından çok uzak yaşamakla beraber, yıllar geçsede kalbimin ve güzelliğimin hep aynı canlılıkta kalmasını diliyorum...

Çarşamba, Haziran 01, 2011

'Bu kadar çapkın olma demedim mi'

her güzele koşma demedim mi
her tatlı söze kanma demedim mi
aldatır seni inanma demedim mi

olmaz olmaz, bu iş olamaz
hiç yalvarma bu iş olamaz

bu kadar çapkın olma demedim mi
göğsünü böyle açma demedim mi
gözler manalı süzme demedim mi

çalım satma bu iş olamaz
hiç yalvarma bu iş olamaz

eloğlu bakmaz gözün yaşına
ne işler açar sonunda başına
kimseler koşmaz imdadına
pişman olur dönersin bana

bu kadar çapkın olma demedim mi
her güzele koşma demedim mi
aldatır seni kanma demedim mi

olmaz olmaz, bu iş olamaz
hiç yalvarma bu iş olamaz

-Fikret Şeneş